Translation: from turkish
sabahın çok erken saatlerinde
-
1 çok erken
иртүк -
2 çok erken
It's early.* * *wee -
3 çok erken
пэсащ, жьыщэ -
4 erken
sabahın çok erken saatlerinde in den frühen Morgenstunden -
5 erken
s. ve zf.1. 早: Sabahın erken saatiydi. Güneş yeni doğuyordu. 清早时分, 旭日东升。Sabahları erken kalkarım. 我每天早晨很早就起床。Yaz günleri ortalık çok erken ağarıyor. 夏季天亮得很早。2. (比规定的时间)早些: Bu sabah çok erken kalkmıştı. 今天早晨他起得很早。Erken dönecektim, Ali lâfa tuttu, geciktim. 我本来可以早点儿回来的, 可是被阿里叫住说了几句话, 来晚了。3. 尽早: Çocuklarını, evde her şeyin yolunda olmasını isteyen bizleri düşünmeli; elinden geldiğince erken evlenmelisin. 为你的孩子, 也为我们这些希望家里万事如意的人想想, 你应该尽早结婚。◇ \erken bunama 医́ 精神分裂症◆ Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır. 早起早赶路, 早婚早得子; 天上不会掉馅饼, 好吃懒做难立家。Erken kalktım işime, şeker kattım aşıma. 早起早做早得益。 -
6 erken
1) früh\erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır ( prov) Morgenstunde hat Gold im Mundeakşamın \erken saatlerinde am frühen Abenddaha \erken es ist noch frühdaha \erken olmaz früher geht's nichtmümkün olduğu kadar \erken so früh wie möglich2) eherne kadar \erken gelirsen... je eher du kommst,...ne kadar \erken olursa o kadar iyi olur je eher, desto besser -
7 sabah
阿́1́is. 早晨; 上午: \sabah cimnastiği 早操, 早锻炼 \sabah ezanı 宗́ 呼唤人们做晨祷 \sabah gazetesi 晨报 \sabah karanlığı 破晓前的雾霭 \sabah kızıllığı 朝霞 \sabah namazı 宗́ 晨祷, 晨礼2́zf. 上午: bu \sabah 今天早晨, 今天上午 dün \sabah 昨天早晨, 昨天上午 yarın \sabah 明天早晨, 明天上午 Bütün ev işlerini sabah bitirdim. 我一上午就做完了所有家务。◇ \sabah akşam 整天, 整天地, 一直, 每时每刻 \sabah erkenden 一大早, 一清早 \sabah keyfi 早晨刚睡醒时懒散的样子 \sabah mahmurluğu 睡眼惺松的样子 \sabah \sabah 一大早, 大清早: Sabah sabah kafa ütüledi bu çocuk yahu. 这孩子, 一大早就叽叽喳喳个没完。Sabah sabah komuşuya damladı. 一大早, 他突然出现在邻居的面前。Sabah sabah sokağa düştüm. 我一大早就上街了。\sabah vakti 早晨 \sabaha çıkmamak (病人)熬不到天亮: Akşama doğru birdenbire ağırlaştı. Altı saatten beri kendini bilmiyor. Sabaha çıkmayacak. 他临近傍晚病情突然加重了, 6个小时以来一直不醒人事, 熬不到天亮了。\sabaha doğru (或 karşı) 将近黎明, 凌晨, 清晨时分: Sabaha karşı hava soğudu. 清晨时分天变凉了。Tren sabaha karşı istasyona geldi. 列车在清晨时分驶入了车站。\sabahı bulmak (或 etmek) 1) 天亮: Sabahı eder etmez barınak derdine düştüm. 天一亮, 我就为无处藏身而发愁。 2) 彻夜不眠, 熬通宵: Hiç uyuyamadım. Her dakika gelip kaldıracaklar sanıyordum. Ama işte sabahı ettik. 我怎么也睡不着, 想他们随时都会来叫起我, 就这样彻夜未眠。O elemli günün gecesinde gözlerime uyku girmemiş, sabahı etmiştim. 在那个痛苦的夜晚, 我彻夜未眠, 一直熬到天亮。\sabahı zor etmek 勉强熬到天明 \sabahın erken saatlerinde 清晨, 清早, 早晨的时候 \sabahın köründe 凌晨◆ Sabah ola, hayır ola (或 gele). 早上比晚间聪明。Sabah sürçen, geceye dek sürçer. 一步错, 步步错。Sabahı şerifler hayır olsun (或 hayrolsun). 早上好!早安!Sabahın kızıllığı akşamı kış eder; akşamın kızıllığı sabahı güz eder. 朝霞预示着夜冻, 晚霞意味着晨秋。Sabahlar hayrolsun! 早上好!早安!Sabahtan karnını doyuran, küçükken evlenen aldanmamış. 吃了早饭才有力气干活; 适时结婚才有能力养育后代。 -
8 uyumak
1. 睡觉, 进入梦乡, 入睡, 睡着: Çocuk uyuyor. 孩子在睡觉。Dün geç saatlerde uyduk. 我们昨天很晚才睡。2. 转́ 毫无动静, 沉静; 沉睡: Sabahın bu erken saatinde bütün doğa uyuyordu. 清晨整个大自然在沉睡着。3. 转́ 不起作用, 无所作为; 停滞不前: Bizim iş hâlâ uyuyor. 我们的工作仍毫无进展。Başvurumuz uyuyor. 我们的要求一点作用也没有。4. 不经心, 不留心, 不知道(周围发生的事)5. 被麻醉: Hasta uyuyunca ameliyat edilecek. 病人一进入被麻醉状态就动手术。6. 转́ 安息, 长眠◇ Uyuyan yılanın kuyruğuna basmak 自找麻烦: Uyuyan yılanın kuyruğuna neden bastın? 你干吗要自找麻烦? -
9 sabahın erken saatleri
early morning hour -
10 çok
мно́го о́чень* * *1. озвонч. -ğu1) мно́гоbu ev için çok para istediler — они́ запроси́ли за э́тот дом больши́е де́ньги
2) о́ченьçok az — о́чень ма́ло
çok büyük — о́чень большо́й
çok övmek — о́чень хвали́ть, расхва́ливать
3) до́лгоçok beklemek — до́лго ждать
bu hasta çok varmaz ölür — э́тот больно́й до́лго не протя́нет, умрёт
4) бо́льше, чем...2. озвонч. -ğufaydadan çok zararı dokunur — от него́ бо́льше вреда́, чем по́льзы
с именами на...li,...lik мно́го...çok kişilik — многоме́стный
çok manalı — многозначи́тельный
çok yanlı — многосторо́нний
çok yıllık — многоле́тний тж. бот.
••- çok gelmek - artık çok oluyorsun!çoğu zarar, azı karar — погов. лу́чше ме́ньше, да лу́чше
- Allaha çok şükür!
- az çok
- en çok
- çoğu gitti azı kaldı -
11 çok görmek
1) находи́ть изли́шним2) пожале́ть; позави́довать комуbunu bile bana çok gördü — он да́же э́то пожале́л для меня́
-
12 çok şükür!
а) премно́го благода́рен!; большо́е спаси́бо!б) сла́ва бо́гу!çok şükür bu günleri de gördük — сла́ва бо́гу, мы до́жи́ли до э́тих дней
-
13 erken
-
14 köprünün altından çok su aktı
= köprünün altından çok su geçti с тех пор мно́го воды́ утекло́, мно́гое измени́лось -
15 köprünün altından çok su geçti
-
16 çok para getiren
çok para getiren (film vs.)n. moneymaker* * *1. money maker 2. moneymaker -
17 erken ateşleme yapma
erken ateşleme yapma (motor)n. back fire -
18 erken ateşleme yapmak
erken ateşleme yapmak (motor)v. back fire -
19 çok bile olmak
çok bile olmak (birine)v. rate high with smb. -
20 çok yağlı
adj. oily--------çok yağlı (sabun)adj. superfatted