Translation: from turkish
rivayet birleşik zamanı
-
1 hikâye birleşik zamanı
ling Plusquamperfekt nt -
2 hikâye birleşik zamanı
n. imperfect -
3 rivayet
-i rivayet etmek berichten A;rivayet birleşik zamanı GR erzählende Vergangenheit, miş-Form f, z.B.: yapıyormuş er soll gerade dabei (gewesen) sein, es zu machen -
4 rivayet
[riva:yet]阿́ is.1. 谣言, 谣传; 传闻, 传说: Dün ortalıkta, okulların bu yaz erken kapanacağıyla ilgili bir rivayet dolaştı. 昨天大家都在传说今年夏天学校将提前放假。2. 传说, 故事, 传奇3. 说法, 解释: Mehmet Ali'nin \rivayetine göre 据穆罕默德•阿里所说 Bu hususta ben de bazı rivayetler işittim. 我也听到了一些有关此事的传闻。◇ \rivayet birleşik zamanı 语́ 指 -yormuş; -mişmiş; -ecekmiş; -ermiş 等用来表示怀疑、传闻等含义的传闻性复合时态 \rivayet etmek (或 eylemek) 讲述, 叙述, 述说; 转达, 转告, 转述 \rivayet olunmak 讲述, 叙述, 流传: Dili biraz kesilip törpülenecek olsa, saksağanı papağandan çok daha güzel konuşacağı rivayet olunur. 人们传说, 要是喜鹊的舌头稍微剪平一点的话, 说话会比鹦鹉说得好听得多。\rivayete göre (或 nazaran) 听说, 据说, 据闻, 据传说 -
5 rivayet
,-ti 1. rumor, hearsay. 2. relating, passing on (something heard from someone else). - birleşik zamanı gram. a verb form modified by the addition of miş to show that the speaker infers that the action has happened, is happening, or will happen. - etmek /ı/ to relate, pass on (something heard from someone else). -
6 hikâye
1. story, tale, narrative, narration. 2. lit. short story. 3. tall story, whopper. 4. colloq. situation, state of affairs. - birleşik zamanı any compound tense formed by adding a past tense suffix to a verb already containing a tense ending (e.g. gelirdim, geliyordum, gelmiştim, gelecektim). - etmek /ı/ to tell, relate, recount. -
7 koşul
condition, provision, stipulation. - birleşik zamanı gram. conditional mood. -
8 rivayet
1) слух, молва́rivayete göre — как говоря́т, по слу́хам
2) преда́ние, леге́ндаrivayet olunmak / edilmek — быть переска́занным, переска́зываться
-
9 plâk çalma zamanı
plâk çalma zamanı (radyo)n. needle time -
10 birleşik
birleşik vereinigt; GR Verb usw zusammengesetzt;Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Vereinigte Staaten von Amerika (USA) -
11 birleşik
s.1. 统一的, 联合的2. 复合的: \birleşik cümle (或 tümce) 语́ 复合句 \birleşik isim (或 ad) 语́ 复合名词 \birleşik fiil (或 eylem) 语́ 复合动词 \birleşik kelime (或 sözcük) 语́ 复合词 \birleşik yaprak 植́ 复叶 \birleşik sayı 数́ 带分数 \birleşik zaman 语́ 复合时态◇ \birleşik oturum 联席会议, 联合会议: Millet Meclisi ve Senato \birleşik oturumu 众参两院联席会议 -
12 birleşik
соединённый, объединённыйBirleşik Amerika Devletleri — Соединённые Шта́ты Аме́рики
◊
birleşik fiiller — грам. сло́жные глаго́лы -
13 rivayet
(-ti)а1) преда́ние, леге́нда2) слух, молва́rivayete göre — как говоря́т, по расска́зам, по слу́хам
3) ве́рсия□
rivayet etmek — передава́ть, расска́зывать -
14 gitme zamani
1) кIогъу/ кIуэгъуэ -
15 barış zamanı
-
16 birleşik
polimer \birleşikler polymere VerbindungenII adj1) zusammengesetzt\birleşik bir kelime ein zusammengesetztes Wort2) vereinigtB\birleşik Arap Emirlikleri Vereinigte Arabische Emirate -
17 birleşik kelime
-
18 çocukluk zamanı
Kindheit f, Kindesalter nt -
19 erişim zamanı
-
20 hac zamanı
Look at other dictionaries:
rivayet birleşik zamanı — is., dbl. Yalın zamanlı bir kiple miş ekinin birlikte kullanılmasından oluşan birleşik zaman: Gelmişmiş, gelecekmiş gibi … Çağatay Osmanlı Sözlük
birleşik — sf., ği Bir araya gelmiş, birleşmiş olan, müttehit Birleşik Sözler birleşik ad birleşik cümle birleşik fiil birleşik isim birleşik kap birleşik kelime bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
rivayet — is., Ar. rivāyet 1) Söylenti O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti. F. R. Atay 2) Bir olay, bir haber veya sözü nakletme Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler. R. H. Karay Birleşik Sözler rivayet… … Çağatay Osmanlı Sözlük
birleşik zaman — is., dbl. Yalın zamanlı ve çekimli bir fiilin di (i di), miş (i miş,), se (i se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak bildirdiği zaman: Sevdiydi (sevdi y di <sevdi+i di), sevecekmiş (sev ecek miş < sev ecek + i miş) sev er se (sev erse… … Çağatay Osmanlı Sözlük
zaman — is., Ar. zamān 1) Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım. Ö. Seyfettin 2) Bu sürenin belirli bir parçası, vakit Efendiler,… … Çağatay Osmanlı Sözlük